6 Kasım 2009 Cuma

Efes Pilsen'in Tadı Yok


Dün yine Euroleague'de bize pek tat vermeyen bir maç izledik. Efes Pilsen de çok önemli bir maçtan mağlup ayrılarak kafamızdaki soru işaretlerini pekiştirmiş oldu.

Malaga'nın kadro yapısına baktığımızda, önemli kayıplar vermiş ve daha da gençleşmiş bir takım olduğunu görüyoruz. Hatta yabancı oyuncuları da, Türkiye'de bir çok klübün pek beğenmeyeceği ortalama oyuncular. Yani, kadrolara baktığımızda Efes Pilsen kağıt üzerinde çok ağır basıyor.

Tabii, sadece kadronun yetmediğini, basketbolun temelinin savunma olduğunu uzun yıllardır biliyoruz. Savunmanın yanısıra hücumda disiplinli olmanın gerekliliğini de biliyoruz. Yani, Efes'in uzun süreden beri alışkanlık haline getirdiği gibi, üçlüklerle potayı dövmek pek kar etmiyor her zaman.

Efes Pilsen bir ara 17 sayıya kadar geri düştü. Sonra alan savunmasına dönüp arayı kapattı ama bu süre zarfındaki yorgunluk da uzatma bölümünde aleyhimize oldu. Yani, bu tip maçlarda kafa kafaya gidebilmek her zaman önemli. Artık eskisi gibi 18- 19 sayılardan maç döndürmek çok kolay olmuyor Türk takımları için. Çünkü bizim duygusal motivasyon ve kenetlenmemize karşı rakiplerin de uzun süreli oyun disiplini var.

Vakt-i zamanında Ülkerspor (sadece Ülkerspor) Yunan temsilcisi Aris ile oynuyordu. İstanbul'da bir ara 18 sayı farka ulaşan Ülker, maçı ne yazık ki 8 sayıyla kaybetmişti. Yakın zamandaki Türkiye-Fransa maçı da buna bir örnek. Yani, geri düştüğümüz maçlarda oyunu çevirmemiz çok zorken, bizim fark attığımız maçlarda rakibin bizi yakalama ve öne geçme ihtimali daha fazla oluyor. Oyun disiplinimiz sürekli olmuyor.

Neticede, konumuza dönersek, Efes Pilsen'in geniş kadrosunun avantajını daha iyi kullanıp Ermal ve Santiago gibi oyuncuları da rotasyona dahil etmesi gerekiyor. Çünkü günümüzün maçları, üçlüklerle değil pota altından kazanılıyor. Pota altını iyi kullanınca zaten dış isabetler kendiliğinden geliyor. Dün Ender çok iyi bir maç oynadı. Kaya da öyle. Thornton da iyi savunma yaptı . Ama son anlarda bütün takımın durup Ender'in eline bakması ve Kaya'nın yerine pota altına zorlayacak bir oyuncumuzun olmaması rakibin kazanmasına neden oldu .

Efes bu arenada oyun disiplinini mümkün olduğu kadar 40 dakikayaya yaymak zorunda. Savunma direnci hala istenilen süreklilikte değil. Bu oyunla Papaloukas'lı Olympiakos karşısında mağlubiyet kaçınılmaz olur.

5 Kasım 2009 Perşembe

NBA TOP10 (ÇARŞAMBA)



Bugün 10 hareket içinde çok beğendiğim güzel hareketler yok. Biraz son saniye 3lükleri damgasını vurmuş güne ve hareketlere. Videoyu göremeyenler burdan izleyebilirler.

Debrecen Ve Şampiyonlar Ligi E Grubu


Bu sene de her sene olduğu gibi Şampiyonlar Ligi'nde kıyasıya bir mücadele, sürpriz sonuçlar ve sürpriz takımlar var. Bunların arasında Rubin Kazan son dönemde dikkat çeken bir ekip ve dün de güzel oynayıp bir puan alabildi. CSKA da genç oyuncularıyla mücadele ediyor ve muhtemelen Avrupa Ligi'ne kalacak.


Ama bir de henüz puanı olmayan iki takımdan biri olan Debrecen var ki, bir şekilde turnuvaya renk katıyor. Liverpool deplasmanında çok atak oynadılar, yenildiler. Lyon'a yenildiler. Kendi evlerinde Fiorentina'ya mağlup oldular, 3 gol attılar. Dün de İtalya'da 5-2 yenildiler.

Yalnız Macaristan tarihinde Şampiyonlar Ligi'ne katılan ikinci takım olan Debrecen çok cesur oynuyor. Tüm maçlarda pozisyona giriyor. Goller buluyor. Hele dün Debrecen'de skoru 4-1'den 4-2'ye getiren golü atan siyahi futbolcu kardeşimiz, herhalde maçı çevirebileceğini ummuş olacak ki , kaleciden topu alabilmek için bayağı bir çekişti.
Oldukça şanssız bir gruba düşen Debrecen "Kapanayım bari hayatımdaki ilk puanlarımı alayım, fazla atak yapmayayım." demiyor da sürekli golü kovalıyor. Halbuki alınacak bir puan manevi anlamda onlar için çok önemli.
Sonuçta Debrecen hücumu düşünen cesur futboluyla turnuvaya renk katan takımlardan biri oldu. Ama biz o rengi "başka takımların" katmasını beklerdik haliyle. Kontrollü oyun her zaman gereklidir ama biraz da atak yapmak, ofansif oynamak, golü düşünmek gerekmez mi?


Bu Avrupa futbolunda şu an pek esamesi okunmayan Macaristan'ın da Dünya Kupası elemelerinde bize göre daha zorlu bir grupta yer alıp da, Türkiye'den daha fazla puan çıkardığını da antr-parantez olarak ekleyelim.


Üçüncülük için Fiorentina aday gösterilirken, bu grubun yıldızı Liverpool dünkü maçta Lisandro Lopez'in son dakikalarda attığı golle Avrupa Ligi'ne göz kırptı. Lyon ise hep aynı. Çok oturmuş bir sistemi var, ve her sene de belli bir yere gelebiliyorlar.
Neticede futbolun güzelliği beklenmedik takımların beklenmedik performanslarıyla pekişiyor. Geçen sene Cluj yaptı bunu, bu sene de Rubin Kazan, ve puan alamasa da Debrecen gibi takımlar da göze hitap eden bir futbol oynuyorlar. Ve Urziceni'yi de unutmamak gerek.

SUÇLULAR BULUNDU




Stadımızda oynan Galatasaray maçında sahaya atılan yabancı maddelerle ilgili Kulübümüz detaylı bir tespit çalışması yaptı.

Günlerce süren titiz çalışmalarda önce sahaya atılan yabancı cisimlerin tribünlerin hangi bölgelerinden geldiği belirlendi. Daha sonra güvenlik kameralarının görüntüleri ve fotoğraflar üzerinde yapılan ayrıntılı incelemede sahaya yabancı cisim atanların oturduğu koltuklar ve stada giriş yaptıkları kapılar da tespit edildi.

Stadın farklı tribünlerinden sahaya yabancı cisim attığı belirlenen 8 kişinin fotoğrafları ve görüntüleri Kulübümüz tarafından İstanbul Valiliği Spor İl Güvenlik Kurulu, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Spor Asayiş Bürosu'na ve Türkiye Futbol Federasyonu'na verilecek.

Kulübümüz sahaya yabancı cisim attığı saptanan 2 kişinin kombine kart sahibi taraftar olduğunu da belirledi. Bu kişilerin kombine kartları da iptal ediliyor.

Ayrıca kulübün uğradığı maddi zararlar nedeniyle bu kişiler hakkında yasal başvuru yollarına da müracaat edileceği bildirildi.




Derbide sahaya atılan yabancı maddeleri atanları tespit etti fenerbahçe. Derbiden bu yana sanki bundan önceki tüm derbiler çiçekler arasında oynanmış gibi fenerbahçeye saldırılar oldu. Yönetimin bu işi organize ettiği yönünde eleştiriler vardı. 2007 de şampiyonluğun ilan edildiği maçtan sonraki maç galatasaray maçıydı ve olanları dünkü gibi hatırlıyorum. Sahaya her saniye onlarca su şisesi atılıyordu.Hiç münferit olay olarak da durmuyordu. O zamanlar onları planlayanların bugün konuşmaya hakkı yoktur, dürüst edebiyatı yapması da çok komiktir. Olaysız geçsin diyoruz ama bilinç altımızda olayların kendisi apaçık durmakta. Çok ağır yaptırımlarımız olsaydı ve bunları uygulayabilecek federasyonumuz olsaydı kimse bunu yapmaya yeltenmezdi. Avrupa kupalarında hiç bişey yapamıyoruz yemiyor. O kadar olumsuzluk arasında fenerbahçe yönetiminin yaptığı bu olumlu hareket alkışlanmalı. Ne güzel atasözlerimiz var "iğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır" diye.



4 Kasım 2009 Çarşamba

NBA TOP10 (SALI)




Rondo kötü yüzdeli atsa da normalde, normal dışı biri olduğunu gösteriyor. Ayrıca special thanks to STEVE NASH.

Videoyu göremeyenler burdan izleyebilirler.

Delikanlılık Ve Mahremiyet Dersleri (BY SAATCHİ)

Türkiye’de bazı şeylere erişmek diğer ülkelere nazaran çok daha kolaydır. Yani, özellikle bir yeteneğiniz olması gerekmez. Mühim yerlerde mühim tanıdıklarınız olsun yeter.

Bunun son dönemdeki en büyük örneği ve en çok ses getireni büyük sanatçı !!! ve spor camiasına çok büyük hizmetleri olmuş!!!! Ercan Saatçi adındaki zat-ı şahanedir!!!.

Söze şöyle gireyim ki, daha yazıyı tam okumadan, Fenerbahçe camiasına ya da Fenerbahçe TV’ye saldıracağımı sanacak arkadaşlar rahatlasın. Burada ne camianın ne televizyonun bir kabahati ya da sorumluluğu yoktur. Ki, görüntüyü sızdıranların o dönem FB TV’de şimdi ise GS TV’de çalışan kişiler olduğunun ispat edildiği söylenmekte, doğruysa şayet yapanların ayıbı. Kendi camiamızın içinden biri bir yanlış yaparsa, diğerleri gibi zeytinyağı gibi üste çıkıp her koşulda camiaya alkış tutmaktansa, hatayı kabul etmek daha insanca olur. Yani, görüntülerin dışarı verilmesi doğru ve etik değildir. Ama verildiyse de şayet, iki çift laf etmekte fayda var.

Anlayamadığım bir noktada ise, zat-ı muhterem kendisine komplo kurulduğunu iddia etmektedir. Bir taraftan da komplo malzemesi olabilecek beyanları küstahça sıralamaktadır. Yalnız benim bildiğim “meyve veren” ağacı taşlarlar. Arkadaşın basın camiasında tek bir meyvesini göremedik. Nice efsane Fenerlilerin nice hizmetlerini gördük, kendisininkini göremedik. Ama holiganizmini tescillediğini gördük.

Dünyanın en ünlü gazetelerine bakın. Spor koordinatörü denilen elemanlar hep basın camiasından gelmiş, gazeteciliğe hayatlarını vermiş kişilerdir. Burada ise kayınpederin ya da ex-kayınpederin Genel Yayın Yönetmeni olması yetiyor. Kimse aksini iddia etmesin. Bu adam bu mevkiye basın alanında çığır açtığı için falan gelmedi. Kaldı ki, geçenlerde Arda Turan’ı “sözde savunan” göz boyamaya yönelik yazısı ve benzerleri haricinde spor camiasında holiganizmi ve fanatizmi körükleyenlerin başında gelmiş, köşesinden camianın duayenlerine utanmadan laf sokmaktan da kendini alamamıştır. Fenerbahçe Kulübü'nün İletişim Müdürü Orkun Yazgan'ı sırf Galatasaray Lisesi'nde okuduğu için Galatasaraylı sanacak kadar da uzak görüşlülükten yoksundur. (Orkun Yazgan'ın da vefalı bir FB taraftarı olduğunu, biz bile biliyoruz.)

Galatasaray stadındaki küfürleri kıyasıya eleştirip, kendi -cep telefonu kamerası önünde değil- koskoca camianın televizyonun kayıtdışı kamerası önünde küstahça küfreden ve kendini savunmak isterken daha da acındıran bir insan evladıdır.

Hatasını kabul etmek yerine, “Sokaktaki insan daha da ağırını ediyor, benim yaptığım çok da farklı değil, ” demiş, bir de özel isim vererek çirkefini başka yere sıçratmış, Fenerbahçe Başkanı da dahil olayla alakası olmayanların ismini kullanmış, olayı da özel alan ihlaline ve tele kulak skandalına kadar bağlayıvermiştir. Sonra da içi boş bir özür dileyiverip gönlümüzü almıştır???? O zaman ben de diyorum ki, kendisi ya şov yapacak yer arıyordur ya da bu görüntüler 3 yıl sonra bir şekilde kamuya ifşa edildiğinde hangi organların “haksız” yere zan altına gireceğini düşünemeyecek kadar SORUMSUZDUR. Onun konumunda Selçuk Yula olsaydı( ki onun iş ahlakı vardır en azından) ben bu yazıyı yazmazdım bile. En son Erman Toroğlu’nu kendisiyle çelişmekle suçlamaktadır ama kendisine toz kondurmamaktadır! Müzik yarışmalarında jürilik yapmış, onu bunu “Arkadaş kıvırıyor çalın oradan 9-8 lik bir ritm” diye televizyonun önünde aşağılamıştır kendisi. Şimdi esas kıvıran kimdir acaba?

Ömer Çavuşoğlu gibi ses getiren tipler bile böyle aptalca bir şey yapmamıştır. Çıkmıştır, televizyon önünde Galatasaray bayrağına hareket çekmiştir ama bu zat-ı muhterem gibi de döneklik yapmamıştır. E.S onun tırnağı da olamaz o ayrı ama bu azmiyle!!! yakında takım çalıştırmaya da başlayabilir. Günlük hayatında gider bütün fanatik arkadaşlarını toplar, bütün Galatasaray camiasına küfredebilir, o kendisini ilgilendirir ama “ o ex kayınbaba torpiliyle edindiği konumu itibarıyla” sokaktaki adamın yapacağı her şeyi “alenen, kamera önünde” yapamayacağını da bilmesi gerekir. Ya da yaparsa sonuçlarına da katlanmayı bilmesi gerekir. O torpilli köşesinde “Taraftar delikanlılığından” söz ediyor, bunu telaffuz edecek en son adam da kendisidir.

Videoda kendisinin çok eğlendiğini de görüyoruz. Medya tepkisinden çekinen ev sahibi kendisini küfürlü konuşmamaya davet ediyor ama kendisi de küfürün yersiz olduğunu söylemek yerine içeriğini analiz ediyor. Eee, yaptığında yanlış yoksa bu süklüm püklüm özür dilemeler niye?Bu da kendisinin ilk saçmalığı değil. Zaten tepkimiz sıradan bir insanın ya da yazarın veya yöneticinin rakip takıma küfretmesine de değil. E.S'yi bu kadar özel!!!! yapan şey kendisi gibi takımlar arası gerginliği körüklemiş değerli bir yazarın!!!! (Sinan Engin diyor) eski incilerine bir yenisini daha ekleyip, bir de suç ortağı arayarak başka isimlerle kendini ve bu küfür trağini haklı göstermesinedir. Bir öyle bir böyle konuşup milleti zan altında bırakmasınadır. Medyaya özür dileyip şirin görünmeye çalışıp göz boyamasınadır. Meslek etiği olmadığı halde ahkam kesmeye yıllardır devam etmesinedir. Bir de Haldun Üstüner'i arayıp spor basınını karşısına almaması yolunda tavsiyelerde!!! bulunduğu haberi çıkmış. Böyle şeylere alkış mı tutalım? Tepkimizi koyacağız ki "mümkün olduğu kadar" Galatasaraylı Beşiktaşlı Fenerbahçeli hiç bir yazar, yönetici vs. böyle saçma sapan gündemlerin oluşmasına sebebiyet vermesin. Spor camiasında birazcık da olsa saygı olabilsin. Önce kameralara şov yapıp, sonra geri vitese takmasın kimse. O "başkalarının" hali hazırda böyle bir kaydı yok ama E.S'nin var. Konuşan ve konuyu da kendi rızasıyla açan da kendisi. Açık açık dalga geçiyor, aklı sıra mizah yapıyor. Çoğunluk da böyle bir şeyi doğru bulmadığını kamera önünde böyle şey yapmayacağını açık açık söylüyor. Ama neyse, E.S bildiği yolda devam etsin. Spor Koordinatörü "hala" kendisi. Ama 2 Kasım’daki efsane yazısının üstüne bir daha yazı yazabilir mi bilmem.

Not: Ercan Saatçi’nin Spor Koordinatörlüğü görevinden alındığına ilişkin haberler dolaşmakta. Kendisinin de Hürriyet Spor Servisi’nin duayenlerini tasfiye edecek bir liste hazırladığı biliniyor. Hatta gazatede yeni türeyen Kaan Koç isimli zatın da akrabası olduğu söyleniyor.(Aslında akrabası değil kankası, ortak müzik çalışmalarında bulunmuşlar.) Haberler doğruysa, kendisine hazmetmesi için limonlu maden suyu içmesini tavsiye eder, son yazısında bile hala kendini meyve veren ağaç zannetmesine de bir tarafımızla güldüğümüzü belirtir, kendisine değil ama FB ve Beşiktaş camialarına saygılarımı sunarım.

Mustafa Denizli'nin İnadı


Malumunuz bizim yerli hocalarda "Teknik patron benim, en doğrusunu ben bilirim." şeklinde çıkışlara rastlamak mümkün. Genelde basın birazcık üzerilerine geldiğinde bu tip açıklamalar yapıyorlar, ama bunların takıma bir fayda getirdiğini hiç göremedik.


Dünkü Beşiktaş Wolfsburg maçının öncesinde Beşiktaş'ın sahaya çift forvet çıkacağını düşünüp de yanılanlardan biri de bendim. Her şeyin en iyisini teknik direktör bildiğine göre, herhalde kafasında bir plan vardı. Ama dışarıdan bakılınca bu maç Beşiktaş için mutlaka kazanılması gereken bir maç gibi duruyordu sanki. Beşiktaş gibi savunma kurgusu sağlam ve orta sahası sadece defansif meziyetlere sahip bir takımın orta sahayı bu kadar kalabalık tutmasına bir anlam veremedim. Sakınan göze çöp batar misali Beşiktaş gol yemeyeyim dedikçe rakip olmadık yerlerden ortada pozisyon bile yokken gol atıyor. Sayın Denizli ise "Olur da bir gol yersem, maçı lehime çevirecek ofans kurgusuna sahip miyim? " diye kendisine soruyor mu bilmem. Bobo yalnız başına ileride doğru dürüst pozisyona bile giremiyor. Serdar ne kadar özverili de olsa, büyük maçların adamı değil. Serdar gibi sadece koşan bir oyuncu yerine, Yusuf gibi kendi koşmayıp topu koşturan ve arkadaşlarını pozisyona sokabilen bir oyuncu oynatılabilirdi. Zaten Serdar da 45 dakika oynadı.


Ve kritik oyuncu değişikliği için herkes gibi 75. dakikayı beklerken, talih bu ya 65. dakikada Nobre oyuna girdi. Yalnız sahada Beşiktaş adına gördüğüm en istekli oyuncu Tabata'nın yerine... Tabata'yı orta sahadan alınca biraz kilolanmış formsuz Tello da dahil, forvete pozisyon hazırlayacak oyuncu da kalmadı. Belki Uğur İnceman bu yeteneklere fazlasıyla sahip ama bunu bir tek Sayın Denizli görüyor.


Almanya'daki maçta Beşiktaş' ın 10 kişi kalmış rakibini yenememesi hatta korkudan üstüne bile gidememesi aslında ciddi bir kayıptı. Kimse bunu göremedi. Bir de alınan bir puana bu kadar sevinilmesi -mazur görün ama- Türk Milli takımına karşı dünya tarihindeki ilk puanını alan San Marino'yu hatırlattı bana. Avrupa'da daha önce pek çok başarısı olan Koskoca Süper Lig şampiyonunda vizyon kalmamış. 1 puan herkesin olaya toz pembe bakmasına sebep oldu ama Wolfsburg'un burada farklı oynayacağı da beklenmeliydi. Beşiktaş turnuvanın en az şut çeken takımı, bu da demek ki Beşiktaş önce gol yememeye oynuyor. Ama gol atmayı pek düşünmediği için gol yediği bütün maçları da kaybediyor.


İngiltere'deki maçta CSKA'nın 3-1'den puan vermesini kimse Beşiktaş'ın kısmeti olarak yorumlamasın. Kısmet biraz da cesurca top oynayanın yanında olur. Hem Beşiktaş'ın İstanbul'da CSKA'yı mağlup edebileceğini ki garanti edebilir? O maça kadar CSKA'nın içeride oynayacağı bir Wolfsburg maçı var.


Özetle, çok iyi olan savunmasının göbeği hariç, Beşiktaş'ın kadro yapısı kalabalık ama yetersiz, bir de üstüne bu korkak futbolla Beşiktaş pek bir yere varamaz, varamadı da. Yani üzülmek ya da dövünmekten ziyade önlem almakta fayda var. Neyse ki Galatasaray ve Fenerbahçe cephesinde işler iyi gidiyor, hele ki üst turlarda Bayern Münich, Atletico Madrid, Marsilya, CSKA Moskova gibi takımların da katılmasıyla Uefa Avrupa Ligi daha da güzelleşecektir bizim için. En azından Avrupa maceramızın tümüyle bitmemiş olması güzel.

3 Kasım 2009 Salı

Fast To Fast

Kim daha hızlı ? Usein Bolt mu , çita mı ?

NBA TOP10 (PAZARTESİ)

2 Kasım 2009 Pazartesi

DİYARBAKIRSPOR (ALMA MAZLUMUN AHINI...)




Dünkü Gaziantep maçının ardından Galatasaray maçına çıkmıyoruz açıklaması geldi başkan Çetin Sümer'den. Hakem hataları ve Irkçı tezahüratlardan dolayı galatasaray maçına çıkmıyoruz dendi. Teknik Direktör Ziya Doğan %100 futbol programında bu zamana kadar tüm maçlarda hakem hataları sebebiyle puan kaybettiklerini söyledi. İçini döktüğü kişi ise yıllar önce diyarbakırspor sebebiyle takımını süper lige çıkaramayan Rıdvan Dilmendi. Konuşmalarda çok topa girmedi ama o olayları bilen birisi olarak Rıdvan Dilmenin ne düşündüğünü görmek zor değildi. Olayları bilmeyenlere biraz açıklayalım. Zamanında Diyarbakırspor ile Altay süper lige çıkmak için çekişiyorlardı. Altay'ın başında Rıdvan Dilmen vardı. Yanlış hatırlamıyorsam Altay 2. diyarbakır 3. sıradaydı. O haftasonu Altay diyarbakır deplasmanına gidecekti. O zamanlar yayıncı kuruluş Devlet kanalı TRT idi. Salı maçın tvden yayınlanacağı açıklanıp çarşamba günü yayınlanmayacağı söylendi. O maç Türkiye yakın tarihinin kara kutularından bir tanesidir. İzleyemedim ama sahaya taşların yağdığını, soyunma odasında futbolcuların tehdit edildiğini çok okudum dinledim. Özeti olmadığı için okumak dinlemek zorunda kaldım. O gün diyarbakırspor desteklenerek çıktıysa bugün neden bağırıyor. Acaba Bazı yerlerden destek mi bekliyor. Dün Ziya Doğan hakem hatalarından bahsetti bizi engelliyorlar dedi. Bursaspor maçında yapılanları koz olarak kullanarak devamlı biz şunun takımıyız bunun takımıyız açıklamaları var başkan tarafından. Tamam bölücülerin sevmediği takım diyarbakırspor ama sırf bu yüzden başka takımlardan farklı olmak, farklı desteklenmek istenemez. Asıl mesele ırkçı tezahüratlar mı yoksa hakem hataları mı. Az çok insan psikolojisinden anlayan, anlamaya da gerek yok insanın niyetlerini biraz çözebilen insanların hakem hataları sebebiyle seslerini yükselttiklerini anlayabilir. Gaziantep başkanı Kızıl'ın açıklamaları var ırkçı tezahüratlar olarak nitelendirdikleri tezahüratlar hakkında. Maç bitiminde sadece "kahrolsun Pkk" tezahüratı varmış. Eğer pkk ya kahrolsun demek ırkçılık oluyorsa bu ırkçılık tanımının yeniden yapılması lazım.

Uzun sözün kısası Diyarbakırspor Altay maçının hesabını vermedikçe lehlerine veya aleyhlerine yapılan hakem hataları sebebiyle konuşma hakkı yok. Bu ülkde hakemler hakkında konuşacak son takım diyarbakırspordur. Siyaseti de futbolun içine çekme çabaları ile yanlış yollara giriyorlar.