23 Ekim 2009 Cuma

KIŞ UYKUSU (ÖNDER AKCOLLU)




İşine başladığı günden bu yana fayda/zarar bilançosu tutulan ve zarar kısmı kar kısmının kat kat üstüne çıkmış bir personeliniz olsa ve de kendisini geliştirme imkanı olmasa ne yapardınız? Cevaplarınızı duyar gibiyim işine son verirdim sanırım genel olarak verilen cevap olacaktır ve sorununda doğru cevabı zaten bu olacaktı.

Peki bunu birazda kendi mecramıza çekelim bu işin adı basketbol olsun ve işyeri de Türkiye Milli Takımı olsun normal olarak işverende Türkiye Basketbol Federasyonu oluyor. Şimdi bu işyerindeki sorumlu yöneticinin adı Bogdan Tanjevic. Sayın Tanjevic’e ülke basketbol tarihinin en iyi jenerasyonu ve Avrupa 2.liği apoletiyle takım devrediliyor ve beklentide en azından bir adım ileri gidelim ve 2010 yılındaki turnuva içinde şampiyonluk adayı ülke olalım. Bu beklentiler 5 yıl geçmesine rağmen maalesef yerine getirilemedi ancak yukarıda verdiğim örnekteki sorunun doğru cevabı olan uygulamada halen yerine getirilmedi. Aslında farkında olmadığımız temel nokta 2010; her fırsatta 2010’un takımı hedef 2010 nidaları yükselse bile genel anlamda gidişat şahsıma pek umut vermiyor. Bir daha böyle bir turnuva fırsatı elimize yakın bir zamanda geçmeyecek ve bilinir ki ev sahipliği çok büyük bir avantaj unsurudur özellikle bu Dünya Şampiyonası ise çok daha büyük öneme sahiptir. Biz son 5 yıla baktığımızda Avrupa’nın ve Dünya’nın önemli takımlarından biri olmuşken son 5 yıldır bu ivmeyi düşürüp sıradan bir takım hüviyetine bürünmek üzereyiz. Psikolojik olarak rakiplerimize bir baskı kuramadığımız takdirde turnuva takımı olmak çok ama çok zorlaşıyor. Aslında turnuva takımı olamamanın en gerçek örneğini sanırım geçen ayki şampiyonada çok bariz yaşadık. Grup maçlarındaki başarı sonrası medya bir anda toz pembe hayallere kapılsa da gerçekler kendini gizleyemedi ve Yunanistan mağlubiyeti bizi şu andaki gerçek psikolojik durumumuza getirdi. Maalesef “winner” tabir edilen gerektiği yerde gereken galibiyeti alan takım kimliğinde değiliz. Bu da ortaya hedef maçlarda başarısız olan bir nevi topsuz alanda süper hareketler yapıp rakibini geçemeyen bir sporcuya benziyor. Bu kimliğe bürünen asla ama asla oyuncuların kendisi değildir bu zaten şahsi bir sıkıntı değildir bu takım sıkıntısıdır. Geldiği günden bu yana sürekli farklı bir şeyler deneme çabası ve bir çocuk şımarıklığındaki gereksiz kaprisler takımı bu hale getirdi. Bu kaprisleri de maalesef tek bir kişi yaptı o da Bogdan Tanjevic. Zaten eskilerden bu yana rüştünü ispatlamış kariyer sahibi oyuncularla genellikle sorun yaşayan Tanjevic bizim takımımızda da bu geleneğini sürdürmeye devam etti. Üstüne üstlük bütün takım uyumunu, sistemini ve birliğini tamamen yok etti. 2001’deki ağabey-kardeş dayanışması o hava 5 yıl içinde yerini şahsi egoların ve sorumluluk almaya korkan çocukların olduğu bir takıma bıraktı. Özellikle en son turnuvada bir tane daha beş çıkacak kadar kaliteli oyuncular kadro dışında kaldı bunun vebalini kimse ödeyemez. Mehmet Okur, Ermal Kurtoğlu, Serkan Erdoğan, Kaya Peker, Tutku Açık ilk göze çarpan isimler ve bu isimlerin kadroya girememesinin gün yüzüne yansıyan nedenlerinin başında da Tanjevic ile olan sorunlar gösteriliyor. Şimdi akla gelen soru şu olmalı çok iyi bir takım aldıktan sonra bu takımı günden güne geriye götüren bir antrenörle tarihimizin en önemli turnuvasına gitmek ne kadar mantıklı olacaktır? Ortada olan bir gerçek şu ki Türk Milli takımıyla zerre kadar bir şeylere değecek başarı kazanamayan Bogdan Tanjevic bu başarısızlığı sürekli kendi dışındaki nedenlere bağlamaktadır. Kerem Gönlüm’ün yokluğunu koca bir turnuvanın kaybına bağlayacak kadar küçük düşünen ya da turnuva devam ederken iddiamızda devam ederken Sırbistan’ın gençleriyle çalışmak isterdim diyerek yapılan yakışıksız sözler Türk Milli Takımını çalıştıran birine sizce ne kadar yakışıyor? Federasyona karşı hem medyasal hem de takımsal olarak muhalif güç çıkaramamak durumu bu noktalara getirdi. Uçurumun sonuna giden bir aracın fren yerine gazına basmaya devam eden bir kişiye direksiyonu halen emanet etmiş bulunmaktayız ve bu araç uçurumdan düşüp parçalanınca toparlanma süresi malum kişiyle kaybettiği yıllardan çok daha fazla olacaktır. Uçurumdan düşmemek için hala yol var hala basacağımız fren bizi kurtarmaya yeter. Sadece 5 yıldır süren kış uykusundan ve bu vurdumduymazlık, aymazlık halinden bazı büyüklerimiz uyansın yeter.



ÖNDER AKCOLLU

WWW.3SAYI.COM

22 Ekim 2009 Perşembe

Laudrup Atletico Madrid'de

La Liga'ya çok kötü başlangıç yapan Atletico Madrid'de şampiyonlar liginde Chelsea karşında alınan 4-0 mağlubiyetten sonra Resino'nun görevine son verildi. Yerine ise Danimarka'lı Michael Laudrup getirildi. Türk basınında Fatih Terimin ismide Atletico Madrid ile anılmıştı.

----------------------------------------------------------------------------------
23 Ekim 2009

Atletico Madrid son anda Laudrup'tan vazgeçip Quique Sanchez Flores ile anlaşmış =) Hayırlı olsun..

Milan'ın Yaş Ortalaması

Gecenin Yıldızı Pato

Perez'in Los Galaktikos'u 2 - 3 Milan (30.81 yaş ortalası ile). Milan'ın Real Madrid karşısındaki 11'i ve futbolcuların yaşları:

Ronaldinho'yu da 30una demir atmış sayarsak sadece iki futbolcu; Thiago Silva ve Pato takımın çömezleri =) Milan hakkında yapılan huzurevi yakıştırması çok doğru. Neyse, en azından bu galibiyet tek. direktör Leonardo ve takımın sahibi Berlusconi'ye derin bir nefes aldırmıştır.

FENERBAHÇE'DE VİZYON DARALMASI



1 oy farkla Fenerbahçenin kaderinin bi anda değişebileceğini kim düşünebilirdi. İşin başında çok sorunlar yaşadı, bir çok sezonda istifa tezahüratlarına maruz kaldı ama fenerbahçeye çağ atlatacağını düşünen insanlardan hep destek aldı. Yaptığı işlerden birtanesi de stadın yeniden yapılandırmak. Parça parça stadı değiştirdi ve hergün ne kadar güzelleştiğini kendi gözlerimizle gördük. Bu zaman da şampiyonlar liginde sıfır çekildi ama ilerde herşey güzel olacaktı buna inanıyordu taraftar ve kongre üyesi. Fenerium açıldı resmi ürünleri satmak için, eğer yanlış bilmiyorsam ilk defa bir klüp bunu uyguluyordu. Küçük çaplı yapılanmaları gözardı ediyoruz. Ağızlara bir "KURUMSALLAŞMA" lafını dolandı. Başkanı, yönetim kurulu, taraftarı, medyası fenerbahçe hakkında konuşurken cümle içinde kullanıyordu bu iş hayatının afilli kelimesini. Anlamı klup belirli yazılı kurallar üzerine kurulu olup ona göre yönetilme durumu. Kim gelirse gelsin kitabına göre yönetecekti klubü. Fenerbahçe'nin geleceği aydınlıktı yapılanlara bakınca ama Fenerbahçe'yi yönetmek şirket yönetmek değildi. Gerçi şirket yönetir gibi yönetseler sorun değil çünkü işi bilenlere emanet edilir ve bunla beraber büyüme kaydedilir. Bende herkesin anladığı gibi anlarım futboldan dedi ve işin ehline hiç danışmadı. Basketbol ve Voleybolda bunlar yapılmadı ve başarılar yavaş yavaş gelmeye başladı.

Futbol'dan başlayacak olursak hiç bir zaman işin ehillerine danışılmadı. Para ile iyi takım kurarım mantığı oldu hep. Klubün idari yapısında olan profesyonellik hiçbir zaman futbol takımının idaresinde uygulanmadı. Dünya klubü olmak çabamız var derken yine de haklarını yemeyelim eskisi veya bugünkü gibi hatalar yapmıyorlardı. Yeniden yapılanma içindeki takım için Daum ideal antrenördü ama istenen beklenen hedef Edirne ötesinde başarıydı. Daum bunu hedeflemiyordu. Denizli buhranı sonrası istifa ediyordu. Yerine basınımızın stajyer olarak nitelediği zico geldi. Başlarda haklı olarak çok eleştirildi ama sonra kendini geliştirdi ve 100. yılda şampiyonluk ve Şampiyonlar liginde yarı final kapısından döndü. Hemde çok iyi oynayarak. Ligde Şampiyonluk gitti iplerin koptuğu yanlışların tüm doğruları götürdüğü yere doğru gelindi. Aragones ile başlayan dipsiz kuyu tekrar daum getirilerek devam edilmeye başladı. Belki daum ligde başarılı olacak ama yine de avrupa da hüsran olacak. Dünya klubü olma yolunda ilerlerken, zico ile yükseliş başlarken kayıp yıllar olarak bu yıllar görebiliriz daum gidene kadar.

Basketbol konusuna aslında yazılacak çok şey var ama kısaca değinmeye çalışacağım. Aydın Örs ile başlayan yapı resmen çöpe atıldı. Tanjevic gibi getirilme sebebini hala sorguladığım biri getirild. Aydın Örs sonrası hiçbir gerçek fenerbahçelinin sahiplenmediği bir isim tanjevic. Futboldaki Zico'yuı basketteki Aydın Örs gibi değerlendirsek Aragonesin karşılığı Tanjeviçtir. Aragonese 1 sene dayanabilen yönetim nedense Tanjeviçe 3 senedir katlanıyor. Nedenin ne olduğunu bu işlerin içinde olan herkes az çok bilir. Dünya klubü olma yolunda ilerlerken ahbap çavuş yolunda ilerleyen bir klüp haline geldi her branşta fenerbahçe. Nerde kaldı kurumsallaşma ve profesyonel yönetim anlayışı.

21 Ekim 2009 Çarşamba

Euroleague "Bizim İçin" Başlıyor


Geçen hafta oynanan ilk maçta Maccabi Union Olimpija'yı 85-65 yenmişti. Bugün ise Fenerbahçe Ülker turnuvanın favorilerinden Barcelona'yı ağırlıyor.


Çok zor bir maç olacak ve Barcelona biraz daha ağır basıyor ama Fenerbahçe'nin yakın zamanlarda Barcelona'ya bu sahada yenilgiler tattırdığını da unutmamak gerek.

20 Ekim 2009 Salı

Nou Camp'ta Karadeniz Rüzgarı

Süprizlerle dolu Şampiyonlar Ligi gecesinde en büyük süpriz Ruslardan geldi. Rubin Kazan Gökdeniz Karadeniz'in gölüyle Barca ya bu sezonki ilk mağubiyetini tattırmış oldu.

Marca: "Karadeniz sorprende al Barca". İspanyol Marca gazetesinin manşeti. Tercümesi ; '' Karadeniz'in Barçaya süprizi''.

19 Ekim 2009 Pazartesi

Bol Gollü Bir Maç


Ve maç beklenildiği gibi sonuçlandı. Ve maç öncesi hakkında konuştuğum Trabzonspor ile ilgili bir kaç şey daha söyleyerek yazıma başlamak istiyorum.Bu Trabzonspor'un buraya top oynamaya geldiğinden şüphe duydum aslında. Maç içinde zaman zaman sertlik olabilir. Ama Trabzonspor olayı biraz çirkefliğe döktü. Ve benim aslında önceki yazımda bahsettiğim vizyon olayı da biraz bununla ilgili. Büyük takımlar futbol oynamaya gelir, Beşiktaş gibi... Yenilir ya da yener. Pozisyon bulur, becerikli ve şanslı olursa atar,bazen şanssızlık eseri gol yer ama seviyeli oynar, şanına yakışır bir şekilde oynar. Futbol biraz da budur. Kimi orta kalite takımlar pres yapıp futbol oynatmamaya gelir, Eskişehirspor gibi.. Puanını alır gider. Bir de Trabzonspor'un bu gece uyguladığı bir model var, o da ancak daha küçük takımların yapacağı türden bir şey. İşte bu futbol mantalitesiyle , bu savunmasıyla, bu kilolu kalecisiyle ve Ceyhun!!!!! gibi yıldızlarıyla Trabzonspor Türkiye'nin Avrupa'da puan almasını ve başarı kazanmasını sağlayacak takım vizyonuna sahip değildir. Intertoto'da oynayıp tecrübe kazanırsa, zamanla olabilir. Ancak ligde yükseldikçe taraftarını -beyhude yere- ümitlendiren, ufak tefek bazı hedefleri yakalamaya çalışan bir takım hüviyetinde.


Maç içinde Trabzonspor'un tek ustalık kokan hareketi Colman'ın ilk golüydü. Bu tip bir golü Avni Aker'de de atmıştı Galatasaray'a karşı. Attığı ikinci golde de, olması gerektiği yerdeydi. Tabii, Galatasaraylı futbolcuların eşsiz ikramları da Trabzonspor'un futbol oynamasını sağladı. Yani, futbol oynayan da oynatan da Galatasaray'dı.


Ceyhun maç boyunca ortalığı çok gerdi. Ama gençlik heyecanından, ama kendini kanıtlama sevdasından ama başka nedenlerden ....


Neyse, çok kısaca Galatasaray'ın savunma zaafları devam ediyor ama hücumda üretkenliği yeniden bulmuş durumda. Ya da belkide karşısında savunma bulamamış durumda... Beklenmeyen goller yiyor ama telafi edebiliyor. Bu Galatasaray, ligi ilk ikinin içinde bitirir. Ama Trabzonspor ancak ilk sekize girme mücadelesi verir bu kafasıyla.Bu arada kaleci Silva'ya bir diyetisyen nezaretinde kilo vermesini, Hugo Broos'a da Belçika'daki eş dost için tez elden hediyelik eşya bakmasını tavsiye ederim.

Button-Brawn GP Champion

F1 2009 Şampiyonu Jenson Button

"Bu harika. Özellikle işlerin ters gittiği birkaç yarıştan sonra bu çok iyi oldu. Harika bir yarıştı, Ben Dünya Şampiyonuyum! 21 yıl önce kartinge başladığım zamanki amacım buydu. Kazanmayı seviyorum. Hiç gerçekten bir dünya şampiyonu olacağımı bilemezdim ama bugün bunu yaptık!".
Formula 1 de sezonun bitimine 1 yarış kala şampiyonluğunu ilan eden Jenson Button'un Brezilya GPsi sonrası ilk sözleri...

F1 2009 Takımlar Şampiyonu Brawn GP

Jenson Button şampiyon olurken takımı Brawn GP'de F1 tarihinde ilk sezonunda takımlar şampiyonu olarak büyük başarıya imza attılar. Barrichello & Button ikilisi Brawn GP ye beklenmeyen şampiyonluğu getiren iki isim.



sahipsiz Mİ LAN rijkaard


Gecenin en anlamlı pankartı.. Türk spor medyasına tepkimizi güzel göstermişiz..

18 Ekim 2009 Pazar

Galatasaray- Trabzonspor Maç Öncesi

Bu maçın öncesiyle ilgili analizimden önce Türk futboluyla ilgili bir iki gerçeği paylaşmakta yarar görüyorum.

Bahsedilenin aksine, Türk futbolunun temel yapısı 3 takım üzerine şekillenir: Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray...

Seversiniz ya da sevmezsiniz. Tabii, bu üç büyüğün en büyüğünün hangisi olduğu da taraftarına göre değişir. Ama sonuçta Türk futboluna yön veren özellikle bu üç takımdır, inişli çıkışlı olsa da - ki bu Türk futbolunun doğasında vardır- Avrupa'da ses getiren, bir şeyler yapan en iyi "3" takım bunlardır. İstatistiklere bakarak Türkiye'yi kimin en başarılı şekilde temsil ettiği de kolayca görülebilir.

Neyse, bunların dışında kalan takımlar ise, lige belli bir seyir zevki katan, olaylara doğrudan veya dolaylı tesir eden, asansör takım hüviyetindeki Anadolu takımlardır. Ve her ne kadar, Trabzonspor'da 4. büyük olarak anılsa da, bu kategoriye dahildir. Çünkü bu Anadolu takımı zihniyetini üzerinden atamamıştır, atacak vizyonu da yoktur. Bu ligde birazcık derli toplu oynayan takım zaten ilk beşin içinde kendine yer bulur, hatta üç büyüklerin bu ilk 5'teki yeri her halükarda %80 garantidir. Yani, Trabzonspor ne kadar şampiyonluğu zorlasa da, daha ileriye yönelik bir adım atamaz. Ha, şayet ligi 2. bitirirse de, bu Sivassspor'un ömrü hayatında ilk ve son kez yapıp Şampiyonlar Ligi ön elemesi oynaması gibi şans ve 3 büyüklerin çok kötü bir sezon geçirmesinden dolayıdır.
Ben elbette Türk futbolunun hatta Türk sporunun gelişmesini isterim. Ama bunu yapabilecek 3 takım var neticede. Ligin son derecede çekişmeli olması, heyecanlı olması, bunlar günlük zevklerdir. Türk futbolunun dünya arenasında ne derece yükseldiğine bakmak gerekir. Avrupa kupalarındaki başarılara bakmak gerekir. Avrupa'da 3. 4. sınıf takımlardan "fark" yiyecekse, Trabzonspor'un da, ligi 2. 3. bitirip kupaya katılmasının da bir anlamı yoktur. Ancak kendi at gözlüklü hayalperest taraftarını boş yere ümitlendirmeye yarar. Yıllardır Avrupa kupası oynayan bu takım seneye gene ön eleme oynasa yapacağı bellidir. Avrupa Ligin'de yapacağı bellidir.
Ha, 90'lı yıllardaki kadrosu itibarıyla hakikaten 4. büyük olarak kabul gören, rakiplerine korku salan bu takımın Avrupa'da da başarılı olduğu olmuştur. Denizlispor gibi, Kocaelispor gibi bir defalık ve şans eseri.

Neticede, bu konu böyle uzar gider, ama futboldan biraz anlayan biri Trabzonspor'un, şampiyonluğu kovalasa da, iyi!!! transferler yapsa da, iddialı bir futbol ortaya koysa da, bir Anadolu takımı olduğunu bilir. Yani, Eskişehirspor gibi, Gençlerbirliği gibi, Gaziantepspor gibi; güçlü ligin seyrine etki eden ama Avrupa'da esamesi okunmayan bir takımdır. O ya da bu sebepten, mali durumdan, yönetimden; ama elimizde olan budur. Ben de olmasını ümit ettiğime göre değil de, olduğunu gördüğüme göre konuştuğum için bu yazıyı yazdım ve düşüncelerimi açıkladım.

Ve sonuç olarak, Galatasaray iyi gitmiyor ama Trabzonspor karşısında şanslı. Yani, Trabzonspor da Ankaragücü gibi bize şahlanabilir ama ben Galatasaray'ın en az iki farklı kazanacağını düşünüyorum. Zaten kazanamazsa, bu düşüş biraz daha sürecektir.