13 Kasım 2009 Cuma

Efes Pilsen Tarih??? Yazdı

Bu yazıya başlamadan önce, tıpkı dün geceki maçtan sonra olduğu gibi, biraz geçmişi yad etmek istiyorum.

Çok yakın bir geçmişte Türkiye'nin basketbol camiasındaki en büyük (bize göre en büyük) adımlarını atan Efes Pilsen; bu başarıyı yaptığı mükemmel savunma, rotasyondaki Türk oyuncuların fazlalığı ve uyumu ve ayrıca kadroya eklediği mütevazi ama kazanma hırsıyla dolu oyuncularıyla yakalamıştı. Tabii, basketbol maçlarını ilk izlediğimiz yıllarda alınmış bir -o zamanki adıyla- Koraç Kupası ve takip eden yıllarda Euroleague 3.lükleri ve takımın artık en belirgin özelliği olan savunması, bize bu takımın her yıl başarılı oyununa yeni bir şeyler katarak, daha da ileriye gideceğini çağrıştırıyordu.



Ama öyle olmadı. Dünkü maça kadar olan son 3-4 yıl içerisinde Efes Pilsen'de bariz bir düşüş yaşandı.



Burada yönetimleri, kadro yapısını, gelen hocaları eleştirecek değiliz. Çünkü dünkü maça da baktığımızda gördüğümüz üzere, bu takımda "kağıt üzerinde" bir sorun yok. Ama Efes Pilsen gibi

iyi bir takımın, Benetton'a karşı Avrupa'da en az sayı yeme rekorlarından birini kırmış olan bir takımın, 40 dakika içinde bir Avrupa takımından 105 yemesi de hoş değil. Ki, sanıyorum, Efes Pilsen tarihinde de bir ilk.



Bu aynı zamanda hatırladığım kadarıyla, 1o yıl kadar önce, o zaman Ufuk Sarıca da 9 üç sayı isabetiyle 34 sayı sayı atmıştı, Karnishovas'lı Myers'lı, Djordjevic'li yıldızlar topluluğu Kinder Bologna'yı 102- 78 yendiğinden beri , Efes Pilsen'in 100 sayılarla temas ettiği ilk maç. (O zamanlar Conrad McRae de takımdaydı, mekanı cennet olsun.)



Özellikle de konu Yunan takımları olunca, maç öncesi analizleri yapmayı sevmeyen biri olarak, son yazımdaki tahminimde yanılmış olacağımı ummuştum. Gene yanılmadım.



Maçın içinden en dikkatimi çeken an bitime 5.45 kala Schortsianitis ve Rakocevic'in ikili mücadelesiydi. Cüsse itibarıyla Rakocevic'in iki misli olan oyuncunun, topu alabilmek için yerlerde yuvarlandığını gördük. Bir de Türk takımlarına karşı yine aynı oyuncunun hep ortalamanın üstünde attığına bir kez daha şahit olduk.



Tabii, kağıt üzerinde görünmeyen, bu sorunun kaynağı, Efes Pilsen'in kabuk değiştirerek savunma takımı yerine hücum takımı olmaya çalışması. Türkiye Ligi'nde şu veya bu şekilde işleyen bu sistem Avrupa'da ne yazık ki işe yaramıyor. Efes Pilsen yaş ortalaması yüksek, tecrübeli ve fazlasıyla tatmin olmuş skorer özellikli oyuncuları transfer ederek, bu yolda ilerliyor.

Takımın oyun içinde zaman zaman yaptığı iyi savunma da, sürekli olmadığından bir yerden sonra hiç bir işe yaramıyor. Hücumda kendini paralayan Ender veya Kerem gibi oyuncuların yaptığı asistler ve bulduğu sayılar, gelen hücumda savunma yapamayınca ziyan olup gidiyor.



İstanbul'daki maç için iyimser konuşan spikerlere de, Papaloukas'ın karşısında Türk takımı olduğu ve iki ayağı üstünde durduğu sürece takımına maçı kazandıracağını hatırlatmak gerek bence.

Hiç yorum yok: