6 Nisan 2010 Salı

KAMPANYA MELEKLERE ALKIŞ (PAPAZIN ÇAYIRI)



Papazın Çayırı blogunda gördüm kampanyayı. Fazla yazamadığım bu günlerde bu kampanyaya bende destek çıkıyorum. Keşke İstanbul'da olsaydık da tribünlerden alkışlasaydık ama sanırım Ankaragücü maçı olacakmış yakın zamanda ona gidip görevimizi tamamlarız.


Sportif Anlamda Voleybol Bayan Basketbol takımımız hem kulübümüzün hem de ülkemizin şu güne kadar çıkabildiği en yüksek seviyeye çıktı. Ama bu kadar olmadığını hepimiz biliyoruz, esas önemli ve güzel olan şey, bunu tekrar yapabileceklerini göstermeleriydi. Bu takım seneye de Şampiyonlar Ligi finali oynasa Avrupa'da şaşıracak kimse yoktur, bu kızlar seneye kupayı kaldırsa bu bir süpriz değil beklenen bir gelişim olacak sadece. Dolayısıyla Fenerbahçe Acıbadem'in esas başardığı şey finale çıkmak filan değildir, hiç tartışmasız Avrupa'nın en iyi 2 takımından bir tanesi olduğunu herkese kabul ettirmesidir. Final bunun süsü, kupa bu başarının tescillenmesi olacaktı böyle bir noter operasyonuna ihtiyaç duymadan da onlar şahadetlerimizin zaten sahibi.

Şahsen uzun zamandır bir sportif mücadelede bu kadar heyecanlandığımı, bu kadar keyifli ve güzel bir müsabaka izlediğimi de hatırlamıyorum. Final Four'un ilk maçındaki müthiş performans bizim Fenerbahçe diyince istediğimiz her şeye tekabül ediyordu, pes etmemek, mücadele etmek, başarı için centilmence sonuna kadar savaşmak, karşıdakine hiç bir insanlık dışı hareket yapmadan yetenek ile, zeka ile, güzellikler yaratarak galabe çalmak. Fenerbahçe bir büyük isyan ruhunun, büyük hedeflere ve daha önce umulmadık başarılara ulaşmanın toplumsal sembollerinden birisiyse çubuklu forma altında bu ruhun hakkını vererek taşıyanlar şüphesiz Fenerbahçe Acıbadem'de oynuyorlar.

Onlardan kulübümüz bünyesinde sportif faaliyette bulunan herkesin de öğrenecekleri var. Bu formanın hakkını vermeyi, maç bitmeden yenilgiyi asla kabul etmemeyi, hep hedefi daha büyük tutmayı, Şampiyonlar Ligi finaline çıkıldığı için değil kupa kazanılmadığı için ağlamayı, hak etmek için çalışmayı, çalışıldığı için hak etmeyi, zarif hareketlerle, ter akıtan bir mücadeleyle maçı çevirmeyi ve diğer bir çok güzel hasleti Final Four serisi kitabe gibi önümüze serdi. Öylesine sevdik ki bu kızları, Fenerbahçelisi, Galatasaraylısı, Beşiktaşlısı ile bu ülkede yaşayan yaşamayan milyonlarca insan bu kızlarda güzel bir şey buldular. İster helal olsunla duygumuzu ifade edelim, ister bravo ile hepimizin tellerini titrettiler.

Bu kızlara güzel bir şey yapmak lazım. Bu kızların temsil ettiği değerlere ne derece meftun olduğumuzu göstermenin yolu ne ise ne maç primleri, ne de Başkan'ın soyunma odasına girip onlarla gurur duyduğunu söylemesi. Kurumsal değil insani, cüzdana değil yüreğe hitap eden ve onların neyin temsilcisi olduğunu onlara bir kez daha beyan eden, bu sebeple içten kutlayan insanlara ihtiyacımız var. Banka hesaplarına değil, yüreklerine unutamayacakları bir hatıra vermemiz gerekiyor.

Beşiktaş maçı bunun için harikulade bir fırsat.

İlk akla gelen sebeplerden değil, evet 18 Nisan'daki Maçta futbol takımımızın mücadele etmeye, zerafete, kazanmak için centilmence oynayıp, güzelliklerle hepimizi mest etmesine ihtiyacımız var. Şampiyon olalım olmayalım, şampiyon gibi oynamaya, kazanalım kaybedelim, hep büyük bir takım olduğumuzu göstermeye ihtiyacımız var. Ama bundan değil, en azından yalnız bundan değil,

Bu takımın bir spor kültürü olduğunu göstermeye de ihtiyacımız var. Çubuklunun neleri temsil ettiğini ve neleri temsil etmesinin güzel olduğunu, muteber bulunduğunu, bu kulübü tutan insanların seneleri, çağları, jenerasyonları aşan bir sosyal hareketin parçasında ne bulduğunu da bir kere daha hatırlamasına ihtiyacımız var.

Bizim istediğimiz, her branşda görmek istediğimiz, her oyunun kendi kuralları içerisinde bulmaktan haz aldığımız o duyguyu kutlamaya ve bir kere daha Türkiye'ye Fenerbahçe'nin ne olduğunu göstermeye ihtiyacımız var.

Fenerbahçe bir futbol kulübü değildir, bir voleybol kulübü, bir basketbol kulübü de değildir, Fenerbahçe bir spor kulübü dahi değildir, bu ülkenin içinde yetişmiş, seneler içerisinde oluşmuş, kırılmalar yaşamasına rağmen efsaneleriyle ayakta tutmuş bir sosyal harekettir, güzellikler rüyasıdır, fakirlerin, dışarıdan gelenlerin, mazlumların, ezilen halk kitlelerinin, itilmişlerin, mazlumların, saraya ancak uzaktan bakanların, çocuklarına güzel hikayeler ve onurlu bir geçmişten başka verecek bir şeyi olmayanların rüyalarının simgesidir. Dar sokaklarda top oynarken hülyamız, babamızın elinden tutup gösterdiği güzel bir anı, bazen şövalyelik, bazen kahramanlık bazen yalnızca hazzın kendisidir. Bu kızlar bunların hepsini simgeler, hepsini gösterir ve hepsini yaşatır.

O sebeple, 55.000 kişi ile, onları alkışlayalım. Onları kutlayalım. Onların başarısını değil ama simgeledikleri şeyleri şölenleştirelim. Onlara tezahüratlarla seslenip, çiçeklerle karşılayalım, her futbolcunun onların yarısı kadar dahi emek sarfetmeden elde ettiği şeyleri değil, çok daha üstünü gösterelim bir meşale şov değil, büyüklüğün kutlamasını yapalım.

Onlar sahaya girerken ayakta alkışlandığını görmek istiyorum, tek tek isimlerinin okunup bütün stad tarafından söylenmesini, Radetzky March ile karşılanıp tempo tutarak hep beraber onların hak ettikleri gibi ağırlanmalarını. Velhasıl, Vamos Bien olsun, CK olsun eminim çok daha güzel kareografiler bulacaklardır ancak işin ruhu yukarıda söylenen gibi olmalıdır.

Yönetim bize bu fırsatı versin. 18 Nisan'da Melekleri ve onların simgeledikleri her şeyi kutlayalım, sonra hep beraber Beşiktaş maçına dönelim, bir futbol kulübünden fazlası olarak, bir halet-i ruhiye ve bir halk hareketi olarak, bir dünya görüşü ve yaşam kavrayışı olarak, Fenerbahçeli olarak çıkalım karşılarına, ruhlarında duydukları saygı ile o gün izlesinler bizleri ama bu vesileyle bir önce biz bir kere daha hatıllayalım kendimizi. Güzelliklerin peşinde boyun eğmez bir isyan ruhu olarak.


---
PS: Kampanyaya destek verelim, biz de bloglarımızda bu yukarıdaki tipinde bannerlar koyalım, bu hususta yazılar döşenelim diyorsanız papazincayiri07@gmail.com'a bir mail atın, istediğiniz boyutta banner hazırlayalım gönderelim. Münferiden, müstakilen de bannerlar hazırlanabilir, şarkılar, youtube videoları düzenlenebilir. Tek talep Yönetimin bize bu fırsatı vermesi, tek hedef Fenerbahçe Acıbadem'in taltif edilmesi.

3 Nisan 2010 Cumartesi

FENERBAHÇE ACIBADEM FİNALDE





Türk sporu için tarihi günlerden biriydi bugün, Avrupanın üst düzey turnuvasında ilk defa bir Türk kulubü finale yükseldi. Tam maç başlayacağı zaman kablolu tv gidince malum internetten takip ettim ama yabancı spiker ile trtde spiker arasında pek bir duygu farkı göremedim. Bu kadar mı ruhsuz anlatılır arkadaş. Trt deki yayın gelince oradan devam ettim ama ilk seti vermiştik. İlk defa buralarda oynayan oyuncuların çokluğu etkiledi. Tabi bunda fransızların da müthiş seyirci baskısı ile oynamalarının da payı büyük. İlk setin ardında kendine gelen Fenerbahçe Acıbadem 2. ve 3. setleri zorlanmayarak alarak bizleri de rahatlattı. Bundan sonra burdan 4. seti de alarak kazanmalarını bekliyorduk ki kendi elimizle maça ortak ettik cannes takımını. Cannes ile olan kötü anılarımız canlandı ama müthiş bir geri dönüşün ardından normal bir set oyunu kadar sayı olan tie break seti ile finale çıktık. Belki klasik bir trt spikeri gibi ruhsuz bir yazı oldu ama maçı izleyenler illa ki yaşadığı heyecanı hatırlayacaktır. Böyle bir heyecanı 2 sene önce sevilla penaltılarında yaşamıştım. Bütün sene rahat maç izlememizin diyetini ödedik diyebilirim. Başta Mehmet Ali Aydınlar olmak üzere tüm sporcu ve antrenörlere hakkını teslim gerekiyor. Gerçekten müthiş bir başarı. Asıl maç yarın olacak ama bu bile bize yetti de arttı diyebilirim heyecan olarak. Tüm kalbimiz ve dualarımız sizinle Sarı melekler.

Son sözü antudan bir kelam ile bitirelim. "Gamova sen insansan biz neyiz"

25 Mart 2010 Perşembe

DEJAVU




Fotoğraf 2 sene önce kupa yarı yada çeyrek finalinde, Cüneyt Çakır'ın Gökhan Gönül'ü elinde top varken ona atılan toptan eğilerek kaçmasına sarı kart göstererek 2. sarı karttan atması anından. O maçtan sonra bir daha nasıl hakemlik yapacağını düşündüğüm bir hakemdi Cüneyt Çakır fakat ne hikmettir ki Avrupa'daki 1 numaralı hakemimizdir. Acaba bunda soyadının ne kadar etkisi var. Tıp kı Aytekin Durmaz'ın o kadar kötü hakem olmasına rağmen üst seviye maçlarda görev alması gibi. Maalesef torpil bu kurumun en büyük sorunudur.

Fotoğrafın olduğu maçta 10 sarı ve 3 kırmızı kart göstermişti Cüneyt Çakır ve son dakikada gelen golle galatasaray turu kazanan takım olmuştu. O maçı izleyen tüm Fenerbahçelilerin aklından çıkmamıştır Cüneyt Çakır. 2 yıl sonra yine Ali Sami Yen stadında yine Fenerbahçe-Galatasaray derbisine atandı. 2 yıl önce yaptıkları ortada olan bir hakemin aynı takımlar arasında oynanan maça verilmesini kimse açıklayamaz. Bana kimse 1 numaralı hakemimiz demesin. Tribünde atılan veya kendi atlayan taraftar olayı için daha önce başka örneklerinde saha kapatılan ama iş Galatasaraya gelince münferit diye geçen, Keita'nın tribünlere kasık ağrısı göstermesine ses çıkarmayan ama iş noumaya gelince kıyameti koparan ve benzer olayda volkana ceza veren federasyonun son darbeyi vurma anıdır bu maça Cüneyt Çakır'ı ataması.

Belleklerimizde tazeliğini koruyan Cüneyt Çakır'ın yönettiği Galatasaray-Fenerbahçe derbisinin inşallah tekrarını izlemek zorunda kalmayız. İnşallah dejavu yaşamayız. Yenilirsek de inşallah hakemlerin değilde oyuncularımızın yaptıklarını yapamadıklarını konuşuruz. Bunları istemek de büyük iyimserlik.

23 Mart 2010 Salı

Özhan Canaydın'dan Sonra...





Sadece Galatasaray değil tüm spor camiası bir ağabeyini, Özhan Ağabey'ini kaybetti. Türk spor tarihinin gelmiş geçmiş en efendi ve dürüst başkanlarından biriydi kendisi. Sarı kırmızılı renklere gönülden bağlıydı.

Uzun bir süreden beri boğuştuğu kanser hastalığına dün gece yenildi. Allah rahmet eylesin. Mekanın cennet olsun. Galatasaray'lılar seni asla unutmayacak...

4 Mart 2010 Perşembe

YİNE YENİ YENİDEN FENERBAHÇE ACIBADEM



Mehmet Ali Aydınlar'ın çok büyük emek vererek kurulan Fenerbahçe Acıbadem, Şampiyonlar ligi şampiyonluğuna doğru emin adımlarla ilerliyor. Final-Four öncesindeki son turda Rusya'dan da rahat bir galibiyetle 3-0 dönüyor. Bu zamana kadar voleybolda bu kadar dominant takım oldu mu bilmiyorum ama bu sene ligde 1 avrupada oynadığı maçlarda sadece 2 set veren bir takımdan bahsediyoruz. Voleybolu pek takip etmem ama Fenerbahçe Acıbadem'in avrupada şampiyonluk hedefleyen bir takım kurduğunu duyunca sene başından bu yana takip etmeye çalıştım. İzlediğim maçlarda sadece evinde dinamo moskovaya karşı zorlandı ama onu da 3-2 kazanmasını bildi.

Bu kadar rahat galibiyetler gelince şikayet etmeye başladım maçların kısa sürmesinden dolayı. Bu kadar iyi bir takımı daha fazla izlemek istememiz de mazur görülsün. İyi kötü bu sene taraftar destek veriyor takıma ama çok daha fazla arkalarında olduklarını göstermemiz lazım çünkü çok büyük desteği hak eden bir takımımız var. Yarın gazeteleri takip edeceğim bakalım şampiyonluğa bu kadar emin adımlarla giden takıma verilen değer neymiş. Genelde bu tarz sınavlardan kalan medyamız, bundan geçeceğine pek ihtimal vermiyorum.

Takımımıza bundan sonra kazasız, belasız ve sakatsız maçlar dileyelim. Sizleri izlemek büyük keyif. Bu takımı kuranlara bir kez daha teşekkür ediyorum.

Son söz olarak Fenerbahçe Acıbadem'de yardımcı antrenörlük yapan arkadaşım Turgay Aslanyürek'e de burdan selamlarımı iletiyorum.

28 Şubat 2010 Pazar

MAÇIN FARK YARATAN OYUNCUSU FIRAT AYDUNUS




Liderlik yolunda önemli bir deplasman olan olimpiyat stadında oynanan maçta Fenerbahçe kaybederek şampiyonluk yolunda çok büyük bir darbe aldı. Maça çok saçma bir kadro ile başlayan Daum, denizi hangi mantıkla sağ kanada aldı anlamadım. Bunda denizin suçu yok, ilk defa oynamıştır herhalde sağ kanatta. 2. yarı Deivid girince Gökhan'ın da verimi arttı. Çok uzun tutmayacağım yazımı çünkü maça damga vuran 2 isim vardı. Biri Fenerbahçe teknik direktörü Daum diğeri ibb oyuncusu fırat aydunusdu. Daum her zaman gelenekleşen hatalarını yaptı. Ya kötü kadro çıkarıp sonradan etkili oyuncuları sokar yada iyi kadro sürüp sonradan kötü oyuncu değişikliği yapar. Bugün ilkini yaptı. İbb de ise maçın en iyi ismi fırat aydunus önce guizayı gole giderken düşüren ekrem ile kademe girerek kırmızı kart görmesini engellerken, aynı zamanda alexin bir çok atağını keserek takımına büyük katkıda bulundu. Kendisini tebrik eder, başarılarının devamını dileriz.

20 Şubat 2010 Cumartesi

FENERBAHÇE ÜLKER FİNALDE




Futbol'da ve baskette bir şansızlıktır gidiyordu ama bu sene şu ana ikisi de iyi gidiyor. Futbolu karıştırmayalım hiç ona da sıra gelecek. Her sene bir sorun çıkıyordu basketbolda kupa için ama bu sefer hem efes hem telekom geride bırakılarak finale yükseldi fenerbahçe.

Maçı canlı olarak Basketbol federasyonunun sitesinden izleyeceğimi öğrenince link arama derdinden kurtulacağımı düşünüyordum ama çok büyük bir rezalet söz konusuydu. Maçı izlemek mümkün değildi 5 saniye donmadan yayın ilerlemiyordu. Sinir olma niyetinde değildim ve hemen canlı skor takip sayfasını açtım. Neyseki maç sonuna kadar sorunsuz bir şekilde takip ettim. Maç içinde bir ara 2 takım adına da fark açılsa da genelde dengede gitti oyun. Bana göre yılın transferi olan ukic maç içinde çok kritik yerlerde sayı bularak ibreyi fenerbahçeye çevirdi. Yazılanlara bakarak semih de oyunun içindeydi ama erken 4 faulü alınca son periyotta kenardaydı. İzlenemeyen maçın yazısı da bu kadar oluyor. Yine çok 3lük kullandı fenerbahçe özellikle greer yazılanlardan takip ettiğim kadarıyla maçın fenerbahçe adına en kötü oyuncusuydu.

Tanjevic ile uzun süreden sonra kupa gelecek eğer derede boğulmazsak. Yarınki rakip Mersin BB. Eğer rakibi küçümsemezlerse rahat bir maç izleriz. Gerçi küçümseme olsa da rahat alınması gereken bir maç. İlk kupayı yarın alalım devamı gelir:))

SOKKER.ORG


Internetde hep ayni seyleri yapmakdan biktiysaniz ve futboldan hoslaniyorsaniz tam size göre bir oyun Sokker. www.sokker.org adresinden ulasabileceginiz siteyi polonyali bir kac futbol sever 2004 yillarinda kurmus. Cok da iyi etmisler. Daha önce Hattrick, Trophymanager, Managerzone vb. oyunlara da üye olmus ve belli bir süre sonra sıkılmis bir olarak sokkerla tanisdikdan sonra digerlerinden farkli oldugunu anlamak icin oyunu gercekden ögrenmek yetti. Ben ögrenene kadar bir kac takim batirdim. Baslarda hattrickin bir taklidi gibi görüp isinamamisdim. Ama belli bir süre sonra oyunun Türkiyedeki en iyisi abrek kafami ütüleye ütüleye oyunu anlatti ve ögrendikden sonra hayatimin bir parcasi oluverdi. Oyuna baglanmadigim gün yoktur herhalde son 3 senede.
Peki bu oyunu bu kadar özel kilan sey ne? En önemli etken; diger bu tür oyunlarda standart taktikler vardir. Secersin bir taktik 4-4-2 dir 3-5-2 neyse ve ya gazete gibi oyun raporunu okursun yada izlersin ama izledin sey bildigimiz futbolla alakasi olmayan garip animasyonlar seklindedir. Iste sokker bu yönden gercek futbola en yakin oyun diyebiliriz. Sahada görmek istedigin taktigi uygulaman icin 35 kare özelligi sunuyor. Bu özellikle taktik semasi 35 kareye bölünmüsdür ve taktik yaparken her bir kareye topu getirirsiniz. Top sahanin o bölgesindeyken oyuncularin duracagi pozisyonu secersiniz. (Oynayanlar bilirler CM serisinde vardi böyle bir özellik.) Bu özellikle sahada görmek istedigin seyleri an ve an kendiniz ayarlarsiniz. Ilk maci izlediginizde ortalikda kosan cin aliler seklinde de görebilirsiniz ama biraz gayretle oyunun gercekligine kendinizi kaptirdiginizda oyunun müptelasi olup cikarsiniz.
Her üye olan kullaniciya 22 kisilik bir kadro verilir. Ve en alt ligden baslarsiniz. Gruplar 8 takimdan olusur. Birinci lig tek grup asagi gidildikce 4 e katlayarak devam eder. Yani En üst lig 1 grup, 2 lig 4 grup, 3 lig 16 grup ... gibi. He grupdan sampiyonlarin en iyi 4de 1 direk kalan 4de 3 ü de bir üst grupda son 4 siradaki takimlarla esleserek playoff oynarlar. Lig maclari pazar, kupa yada hazirlik maclari persembe oynanir., sali günleri altyapi maclari, persembe günleri her ligin kupa ve lig sampiyolarinin katildigi eleme usulü oynanan sampiyonlar kupasi, cuma günleri u21 milli maclari ve cumartesi de A milli maclari oynanir. Persembe günleri anteman günüdür. Cumartesi de altyapiya yeni oyuncular katilir. Altyapi bu oyunun en güzel özelliklerinden biridir. Altyapidan iyi bir oyunun a takima katilmasinin verdigi mutluluk bir baskadir.
Bu heyecana katilmanin püf noktasi oyunu ögrenmeden geciyor. Cünkü oyunu ögrenmek biraz sabir istiyor baslangicda cok kolay gelmedigi icin biraz gayret gerekiyor. Bu asamayi asdiginizda , oyunu kavradiginizda zaten istesenizde birakamiyorsunuz :)
Ayrica oyunun forumlari da bu oyunun güzel parcalarindan birisidir. Isterseniz oyun hakkinda bilgi alir, ögrenmek icin sorular sorarak yada yardimci konulari okursunuz isterseniz Freestyleda oyun disi konular hakkinda güzel bir muhabbet ortamina ulasabilirsiniz.
Eger siz de Daum da hoca mi, Rijkarddan ne eksigim var diyorsaniz ve bu heyecana katilmak isterseniz www.sokker.org a girerek bir dakikanizi ayirmaniz yetecek. :)

17 Şubat 2010 Çarşamba

VE SONUNDA GUUS HİDDİNK



Öncelikle hayırlı olsun diyelim. Bu kadar bekledikten sonra Scolari gibi bir teknik direktör gelseydi çok absürd kalırdı. Federasyon yetkililerinin kariyerli teknik direktör kıstasına uyan bir isim Hiddink. 2+2 sözleşme imzalanmış bence bu hatadır sebebine gelecek olursak 2012 Avrupa şampiyonasına gidemezsek görevine son mu verilecek. 4 senelik bir anlaşma olmalıydı sonuçta Hiddink gibi bir bana göre taktik ustasını bulmak zor. Gruptaki rakiplerimizden daha güçlü rakibimiz medyamız bakalım yine aptalca eleştiriler yapacak mı. Medya eleştiri olayını abartıp futbolunu bilmediğine kadar getirebildiğine göre bu konuda bakalım nasıl tavır sergileyecekler. Unutmadan belirtmek gerek Fatih Terim zamanında maaşı gereksiz bir şekilde her yerde tartışılıyordu. Piyasa koşullarına göre gayet de az bir maaş alıyordu Fatih Hoca ama eleştirmek için eleştirenlerin, bilmeden konuşanların ağzı torba değil ki büzelim. Futbol Federasyonu Özerk ve tüm gelirlerini sponsorlardan elde eden bir kurum. Kendi geliri ile bütçe oluşturan ve cebimizden çıkan vergilerle işi olmadığını bilmeyenler acaba neler diyebilecekler Hiddink'in maaşı hakkında. Sonuç olarak Hiddink döneminde daha düzenli ve kaliteli bir oyun bekliyorum.

15 Şubat 2010 Pazartesi

TURGAY BAHADIR



Medyada çıkan bursaspor haberlerinde en çok ismi geçen futbolcu Sercan Yıldırım olsa da, Bursaspor başarısında Sercan Yıldırım kadar payı olan birisi de Turgay Bahadır'dır. İlk onu kayserispor formasıyla izlemiştim. Bende ilk olarak en çok etkiyi bıraktığı maç kadıköyde kayseriye yenildiğimiz maçtı. Golleri Aghahowa atsa da en çok göze batan oyuncu Turgaydı. Avusturyada yetişen Turgayı kayserispora getiren Tolunay Kafkastır. Oyunculuk dönemlerinde Kafkasa rakip olan Turgay bu sayede kayserispora transfer oluyor.

Daha sonra Kayserispordan ayrılıp Bursaspora geçiyor Turgay. Kayserisporun neden sattığını anlamamıştım ama meğerse sözleşmesini fesih etmişler. Bursaspora imza atması ise Ertuğrul Sağlamın ne kadar iyi bir antrenör olduğunu bir kez daha gösteriyor bana göre. Bu kadar iyi bir oyuncunun bonservis ücreti ödenmeden alınması bana göre büyük bir başarıdır kim ne derse desin. Bursasporda ise kayseride oynadığı futbolun da üzerine çıkarak harika bir performans gösteriyor. Şu an adı hiç geçmese de yazın transfer döneminde mutlaka 3 büyüklerin almak isteyeceği bir oyuncu olacaktır. Turgay bana göre İstanbul'da taraftarın sevgilisi olacaktır oynayacağı futbolla. Özer Hurmacı şu an Fenerbahçe'de gösterdiği performansla nasıl el üstünde tutuluyorsa Turgay da bunu rahatlıkla yapabilir. Açıkcası bu yazın Turgayı kadrosuna katan takım yılın en iyi transferini yapar bana göre. Bursaspor eğer elinde tutarsa yada talibi çıkmazsa ki ben bunun mümkün olacağını düşünmüyorum Bursaspor ligin zirvesinde 3 büyüklerle yarışır. Gönlümden geçen Aykut Kocaman'ın Turgayı görüp transfer etmek istemesi olur.

YILMAZIM VURALIM



Gece gece dolaşırken Esat Dergi'nin twitterında gördüm. Alem adamsın Yılmaz Vural:)

14 Şubat 2010 Pazar

MANİSASPOR 2 FENERBAHÇE 2



Herşey güzel başlamıştı Manisa'da Fenerbahçe adına. 2. dönemden itibaren başlayan artan form düzeyi en yüksek mertebeye yükselmişti. Fenerbahçe takır takır pas yapıyordu. Fenerbahçeyi bu kadar seri ve hızlı pas yaparken hiç seyretmemiştim. Bu maçtan Fenerbahçenin galip ayrılmaması çok düşük bir ihtimal olarak gözüküyordu oyuna bakıp değerlendirme yaptığımızda. Manisa ise bu dakikalarda ne yapacağını bilemez haldeydi. Nitekim o dakikalarda Özer'in yerden pasında alex'inde asisti paylaşmasıyla baroni öne geçiriyordu Fenerbahçe'yi. Öne geçince hemen aklıma Antep maçı gelmişti ama oynanan oyun ve sahadaki 11e bakınca mümkünatı yok diyorsunuz. 27. dakikaya kadar Fenerbahçe manisada istediği gibi at koşturuyordu. Maçın en önemli hamlesi o dakikada Reha Kapsal'dan geliyordu. Kemal Okyay'ı oyundan alıp yerine Mehmet Nas'ı sürdü. Mehmet Nas oyuna girdiğinde ortasaha daha kalabalıklaşmıştı manisa adına. Fenerbahçe yine pas yapıp oyunu yölendiriyordu ama Mehmet Nas öncesi gibi değildi. Topa sahip olan takım 69 a 31 fenerbahçeydi. İlk Yarının son dakikalarında Mehmet Nas cezasahasının ortasına doğru yaptığı ortada isaac çok güzel şekilde kafayla golünü atıyordu. Futbolun adaleti yok denir ya bu ilk yarı o söz için bir ispattı. Beraberliği yakalayan manisa defansın arkasına yolladığı topla simpson'ı buluşturdu ama volkanı geçen simpsona Gökhan Gönül engel oluyordu. Devreye 1-1 eşitlikle giriyorduk ama yine de ilk yarıda oynanan oyunu sürdürürsek galip gelirdik.

2. yarı ilk yarıdaki gibi olmasa da Fenerbahçe maçın hakimiydi, pozisyonları bulan oyuna hakim olan taraftı. Mest olmuştum oynanan oyundan dolayı ama goller kaçıyordu acaba bu pozisyonları ararmıyız diye de aklımdan geçiriyordum. Tam o anda yönetmen Gökhan Ünal'ı gösteriyordu. Bende aynı görüşteydim yönetmenle ama bizimle en fazla aynı görüşte olması gereken isim bizden farklı düşünüyordu. Semih belli dakikadan sonra yoruldu etkisiz oluyordu. Semih-Gökhan Ünal oyuncu değişikliği yapılarak ortasahada zayıf düşmezdik ama sekerek oyundan çıkan isim maçın başarılı isimlerinden biri Mehmet Topuzdu. Bu değişiklik olduğunda dakika 82 idi ama 70lerin başında yapılması gerekiyordu bana göre. Emre de oyundan alınınca Fenerbahçe ortasahada iyice düşmüştü. Nitekim defanstan dönen topların hepsi manisalı futbolcularda kalıyordu. Güven birkaç kez bu durumdan yararlanamadı ama isaac ilginç bir vuruşla manisayı uzatmalarda öne geçiriyordu. Daum ortasahadan vazgeçerek az kalsın 1 puandan da oluyordu ama sonradan oyuna giren Gökhan Ünal çok güzel yükselerek beraberliğe getiriyordu 90+6da. 1 dakika kalmıştı ama uzatmaların bitmesine ama 2 gol sevinci ve manisasporlu oyuncuların devamlı kendilerini yere bırakmaları sayesinde 4-5 dakika oynanmıştır. Hakem 30 saniye ekstradan oynatarak maçı bitiriyordu. Bu uzatma sürelerini asla beraberlik için bir bahane olarak görmüyorum ama oynamak isteyen takımlar için hakemler oyun bozan takımların ekmeğine yağ sürüyorlar. Bu konuda kendi içlerinde bir özeleştiri yapmalılar.


Genel anlamda maçtan bahsedecek olursak alınan skordan memnun olmasam da oynanan oyundan çok memnundum. Belki ligde bize şampiyonluk getirmez bu oyun ama avrupada üst seviye takımlar karşısında avantaj. Oynanan bu oyunun sürmesi en büyük dileğim. Kaçan puanlar telafi edilir ama güzel oyun izlemek bu puanlara değer.

21 Ocak 2010 Perşembe

Jo Galatasaray'da


Lucas Neill'dan sonra Jo'da Galatasaray'da, sezon sonuna kadar kiralamışız. Haldun baba büyüklüğünü gösterdi yine. Avrupa Liginde oynayamıycak olması kötü haber fakat Baros'un mart ayına kadar olmamasından dolayı ve yurtiçi piyasanın bu kadar yüksek olduğu bi dönemde Jo gibi bi oyuncuyu kiralamak gayet mantıklı geldi.

20 Ocak 2010 Çarşamba

BİR YANIMIZ SİYAHTIR BİZİM(SAMSUNSPOR)



Bir Yanımız Siyahtır Bizim

( Kırmızı Beyaz Kara Sevda )



Bundan tam 21 yıl önce 20 Ocak 1989 tarihinde Samsun şehrine kara bir haber ulaştı. Türkiye’de fırtına gibi esen, önüne geleni deviren, Milli Takıma sürekli oyuncu veren, Tanju Çolak, Fatih Uraz, Emin Kar, Muzaffer Badalıoğlu, Rıfat Benli, Orhan Kapucu, Savaş Demiral gibi kaliteli isimleri bünyesinde barındıran ve Türk Futboluna armağan eden, başında dünya beyefendisi Nuri Asan bulunan ve başkanlığını belki de Türk futbolunun en renkli siması olan Hasbi Menteşoğlu’nun yaptığı Samsunspor’umuz Malatya deplasmanına giderken Havza yakınlarında elim bir trafik kazası geçirdi.

Ben o zamanlar 9-10 yaşlarında bir çocuktum. Eve geldiğimde bir gariplik olduğunu sezmiştim. Herkes televizyona kilitlenmişti. Ekranda konuşan kişi ise Samsunspor forması altında Gol Kralı olmuş bir isim olan Tanju Çolak’tı. Şok olduğunu, kazaya inanamadığını filan söylüyordu. Sadece o değil bütün şehir hatta bütün ülke şok olmuştu ve kimse inanmak istememişti. Karlı yolların, puslu havanın hakim olduğu 20 Ocak 1989 tarihi Samsunspor kulübünün Kırmızı-Beyaz olan renklerine Siyah’ı da eklemesine neden olan bir matem günü olmuştu artık.

O isimleri ilk defa babamın beni götürdüğü bir Altay maçında izleme fırsatı bulmuştum. 6-7 yaşlarında filandım. Tıklım tıklım dolu bir stat, heyecanlı insanlar, ilk defa şahit olduğum muazzam bir kalabalık…

Samsunspor’un sahaya çıktığı anda ki coşku ve heyecan benim bile içimi titretmişti. Maçı Tanju’nun birisi klasik ayak içi kalecinin soluna attığı plasesi, diğeri yarım vole ile attığı iki golle 2-0 kazanmıştık. O çocuk aklımla o golleri daha gün gibi hatırlıyor olmam ne büyük şans. Ve ben artık Samsunspor’lu olmuştum. İlk defa bir maçı canlı izlemiştim. Sahadaki isimler benim futbol kahramanlarım olmuştu artık.

Bir şehri ayağa kaldıran, insanlarına coşku, heyecan ve mutluluğu tattıran o takım rakiplerine değil ama trafik canavarına yenilmişti. Sahada bir heykel gibi asil duran, takım için sahada tüm benliğini ortaya koyan Muzaffer artık aramızda değildi. 19 Mayıs Stadında Galatasaray’a attığı golle maçı bize kazandıran, Samsun şehrini sokaklara döken, maç sonu röportajında beyefendiliği ve heyecanı yüzünden okunan golcümüz Mete de aramızda değildi artık. O Mete ki rüyasında, geçirecekleri bir kazada öleceğini gören ve bu rüyasını kalecimiz Fatih ile paylaşan kalbi temiz pırıl pırıl bir isimdi. Vefatı sadece ülkemizi değil KKTC’yi de yasa boğan Mete’yi geçen 21 yıla rağmen hangi Samsunspor’lu unutabildi?

Ya Samsunspor kurulur kurulmaz futbolcu olarak şehrinin takımına dönen, daha sonra hoca olarak her çağrıldığında para lafı etmeden koşarak gelen,”Dünya’nın neresinde olursam olayım Samsunspor çağırdığında hiç düşünmeden gelirim” diyen futbolcuların abisi, hocası, sırdaşı olan Nuri Asan hocamızı geçen 21 sene bize unutturabilir mi? Her ne kadar ismini tesislerimize vererek adını yaşatıyor olsak bile bütün Samsunspor’luların onu kalplerinin en müstesna köşesinde sakladığını hissetmek zor olmasa gerek.

Aynı otobüs şoförümüz Asım Özkan’ı, uzun sürede komada kaldıktan sonra vefat eden Yugoslav futbolcumuz Tomiç’i unutamadığımız gibi.

Halen daha Samsunspor’un maçlarını arabasının içinde saha kenarından izleyen kaptanımız Emin Kar o kazada felç olmuştu. Sahada basmadık yer bırakmayan Emin kaptan ve bir çok arkadaşı kaza sonrası bir daha futbola dönemediler. Dönenler ise eski performanslarının çok uzağındaydı artık.

Kazadan sonra hükümet bir miktar para yardımı yaptı Samsunspor’a, bazı yardım kampanyaları düzenlendi. Kapağını o efsane kadronun süslediği bir kaset çıkarıldı. Ben de o kaseti çıkar çıkmaz almıştım. Halen daha o günlerin hatırasına hürmet mahiyetinde özenle saklarım. 2.devre oynayamadığımız maçlarda hükmen mağlup sayılmamıza rağmen Birinci Ligde kalma hakkı verildi. Sonraki sene ise takım küme düştü. Demek ki yaşanılan bu travma öyle kolay atlatılacak cinsten değildi. Lakin Samsunspor’un yeri İkinci Lig değildi, olamazdı. Düştüğü senenin akabinde tekrar Birinci Lige döndü. Tekrar düştü ama direnmek bu takımın mayasında vardı. Aynı sene tekrar Birinci Lige döndü.

Hasbi Ağa’dan sonra takımın başkanlık koltuğuna oturan Hakkı Tomaç ve Aslan Çınar başarılı olamadılar. Yapılan maddi yardımlara rağmen takımı sağlıklı bir yapıya oturtamadılar. Bu yazı yazılırken de kulüp başkanlığı koltuğunda gene Hakkı Tomaç’ın oturması ve takımın o kötü günleri anımsatan bir performans göstermesi bulunduğu Bank Asya Birinci Ligde bile spor otoritelerince küme düşmeye aday takımlar arasında gösterilmesi acaba bir tesadüf mü yoksa yönetimsel manada bir beceriksizlik mi diye sorgulanması gerekir diye düşünüyorum.

Aslan Çınar’dan ise bayrağı o zamanlar genç bir iş adamı olan İsmail Uyanık aldı.Hafızam beni yanıltmıyorsa İsmail Uyanık başkan olduğunda 33 yaşındaydı ve gazetelerde liglerin en genç başkanı diye haberler okumuştuk. Samsunspor onun başkanlığında çıktığı Birinci Ligde tam 13 yıl kesintisiz yer aldı. 93-94 sezonunda Balkan Kupasını kazanan ilk ve tek Anadolu takımı oldu. Tekrar fırtına gibi esmeye başlamıştık artık. İnter toto kupasına katılmıştık. Milli takımlar düzeyinde gol bile atamadığımız İngilizlerin o dönem güçlü ekiplerinden olan Crystal Palace’ı hem İngiltere’de hem de Samsun’da aynı skorla 2-0 mağlup etmiştik. Bu sefer gol atamayan İngilizler olmuştu ve biz Samsun’da bu gururla dolaşmıştık. Tanju’dan sonra yeni bir gol kralı daha çıkarmıştık. Serkan Aykut 99-00 sezonunda gol kralı olurken adeta Samsun’un golcülerin anavatanı olduğunu haykırmıştı. Kazadan önceki kadroyu hatırlatan bir takım vardı artık. Serkan, Celil, Vural, Ercan, Cenk gibi altyapı mahsülü isimleri Ertuğrul, Osman, Timofte, Oruma, Stelea, Tümer, Allum gibi üst düzey isimlerle harmanlamıştık. Bizim jenerasyon daha çok bu kadroyla yetişmiştir. Tribünler tekrar dolmuş, bilet kuyrukları alabildiğine uzamıştı gene eskisi gibi.

Fakat bu mutluluk da çok uzun sürmedi. Şehrin ve siyasilerin yeterli desteği vermediği İsmail Uyanık daha fazla bu yükü kaldıramadı ve kulüp başkanlığından ayrıldı. Takım 1 yıl bile dayanamadı ve o yıl küme düştük. Destek vermeyen siyasiler kulüpten çıkmaz oldu, maçımıza gelmeyenler kulübe başkan oldu, başkanların biri geldi diğeri gitti ama biz hala düştüğümüz yerdeyiz. Yiğit düştüğü yerden kalkarmış demiş atalarımız ama biz bir türlü kalkamadık. Sorunlarımız kartopu gibi arttıkça arttı. Ve ne hazindir ki artık direnemiyoruz bile…

Samsunspor ait olduğu yere yani Süper Lige çıkmak bir yana dursun bulunduğu ligden düşmemeye oynar hale geldi.19-20 yaşındayken leblebi gibi gol atan Serkan Aykut gene o yaşlardayken tribünlerde özel seyircisi olan, takımı atağa kaldırırken tribünleri de ayağa kaldıran bir Celil altyapıdan gelmiyor artık. Sadece yıldız diye yutturulmaya çalışılan birkaç isim var altyapıdan gelen. Fakat onların performansına bakınca bu toprakların da verimsizleştiği yeni yeteneklerin artık filizlenmekte zorlandığı anlaşılıyor. Bunda basiretsiz yöneticilerin, doğru kişilere gerekli desteği vermeyen siyasilerin ve takıma sahip çıkmayan şehrin vebali olduğu çok açık.

Mayasında direnişin, azmin ve kararlılığın olduğu, geçmişinde ise acıların, matemlerin, bir yanı hep siyah kalanların bulunduğu, bunun yanında ise bir şehri mutluluğu boğabilen başarıların tadıldığı, kalplerinde “Sadece Samsunspor” sevgisi taşıyan taraftarların hiç yalnız bırakmadığı bir takım oldu bizler için Samsunspor.

Bizler için kutlu bir sevdanın adı olan Samsunspor’umuzu layık olduğu yerde görmek ve oraya çıkarmak azmi ve kararlılığında olan bir nesilin geldiğini söyleyebilirim. Şehri yönetenlerin gelen bu nesile ve yetişecek olan yeni nesillere karşı sorumluluğunu yerine getirmesi noktasında artık daha fazla sorumluluktan kaçmamaları şarttır.

Bize göre, Kırmızı Beyaz bir Kara Sevda olan Samsunspor sevgisinin karşısında duracak bir güç mevcut değildir.

Ve bu takım layık olduğu değeri ona layık ellerde er geç bulacaktır.


ALİ İHSAN HASANPAŞAOĞLU
WWW.SAMSUNSPOR.BİZ

18 Ocak 2010 Pazartesi

Tek Rakibim THY

THY ve Barca arasındaki sponsorluk anlaşması bugün imzalanmış. Barca'nın yıldızları 3 yıl boyunca THY yolları ile uçucak.

Barca'nın yeni 9 numarası THY =) İbra yedek kalır bu transferden sonra.